Sık Sık Kaygıya Kapılıyorsanız, Dikkat

Bu yakınmalara eşlik eden baş ve kas ağrıları, titreme, terleme, sıcak basması ile uyku sorunları… En ufak bir problemde, hatta kimi zaman nedensiz yere sık sık; aşırı kaygı duymak… Tüm bu belirtiler sıralandığında akla ilk gelen hastalıklardan biri “anksiyete” bir başka deyişle, “kaygı bozukluğu” oluyor. Dolayısıyla bu tür yakınmaları olan kişiler de soluğu ilk olarak genellikle bir psikiyatri uzmanında alıyor. Oysa bunlar ülkemizde 20 yaş üzerindeki her 10 kişiden birinde ortaya çıkan “hipoglisemi” bir başka deyişle, düşük kan şekerinin belirtileri de olabiliyor.

Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Özlem Çelik, bu nedenle anksiyete bozukluğu yaşayan hastalarda bu yakınmalara açlık krizleri ve yemek yenildikten sonra uyuklama gibi sorunlar da eşlik ediyorsa hipoglisemi varlığının mutlaka araştırılması gerektiğine dikkat çekiyor! Dr. Özlem Çelik, mynet.com için anksiyete ile hipoglisemi ilişkisini anlattı.

Belirtileri anksiyete bozukluğunu taklit edebiliyor

Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Özlem Çelik, hipogliseminin; kronik yorgunluk, stresle baş edememek, dikkat çekme güçlüğü ile nedenli veya nedensiz aşırı kaygılanmak gibi belirtilerle anksiyete bozukluğunu taklit edebildiğini ifade ederek şu bilgileri veriyor: “Bu yüzden hipoglisemi sorunu yaşayan hastaların bir kısmı anksiyete, panik bozukluğu veya depresyon tedavisi görüyorlar. Ancak hastaların yakınmalarının asıl nedeni hipoglisemi ise ve tanı konulmazsa hipoglisemi tedavi edilmediği için zamanla ‘ağır hipoglisemiye’ dönüşebiliyor. Kan şekeri belirgin olarak düştüğünde de; geçici görme kaybı, elleri ve ayakları hareket ettirmekte güçlük çekme ile komaya kadar gidebilen bilinç kaybı gibi oldukça ciddi tablolar oluşabiliyor. Dolayısıyla anksiyete sorunu olan hastalarda hipoglisemi varlığını araştırmak çok önemli”

Yaşam tarzında değişiklik yapmak şart

Sabah açlık kan şekerine bakmak, ardından test yemeğinin yenmesiyle birlikte yapılan kan şekeri ölçümü ile kan şekeri ve insülin düzeyleri kolaylıkla tespit edilebiliyor. Eğer pankreastan salgılanan insülin hormonundaki bir bozukluktan kaynaklanmıyorsa, hipoglisemiyi tamamen ortadan kaldıran bir tedavi maalesef yok. Hastanın tedaviden çok yaşam tarzı değişikliği ile doğru-dengeli beslenmeyi öğrenmesi gerekiyor. Dr. Özlem Çelik, hipogliseminin iki tedavi şekli olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam ediyor: “Hipogliseminin birinci tedavisi yaşam tarzı değişikliği yapmak, ikincisi ise ilaç kullanımı. Beslenmenin düzenlenmesi ve egzersiz etkin bir şekilde uygulandığında hastaların çoğunda hipoglisemi tablosu normale dönüyor. Ancak beslenme ve yaşam tarzı değişikliklerine rağmen hipoglisemi semptomları devam ediyorsa, besin emilimini yavaşlatan anti-diyabetik ilaçlara başvurulabiliyor. İnsülin direnci yüksek, obezitesi olan ve şeker metabolizmasında bozukluk olan hastalarda ise insülin hormonunu düşüren, insülin direncini kıran ilaçlara başvurulabiliyor”

Önlem alınmazsa diyabet gelişebilir!

Sık hipoglisemi atakları yaşayan kişilerin fazla kiloları varsa ve özellikle birinci derece yakınlarında diyabet hastaları mevcutsa, mutlaka araştırılması gerekiyor. Çünkü sık tekrarlayan hipoglisemi atakları, uygunsuz beslenme ve kilo alımı, diyabetin oluşma riskini yükseltiyor. Önlem alınmadığı takdirde hastaların üçte birinde 10-15 yıl sonra diyabet ortaya çıkabiliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.