Prostat Tümörleri Nedir Ve Tedavisi

Erkek tireme organlarından biri olan prostatın yapı ve işlevlerini etkileyen bozukluklar prostat hastalığı adı altında toplanır. Bunlar arasında en önemli yeri tutan prostat tümörleri erkeklerde çok sık görülen hastalıklar arasında yer alır.Elli yaşın üzerindeki erkeklerin yak­laşık yüzde 60′ında, 70 yaşın üzerinde­kilerin ise yüzde 95′inde prostat adeno-mu (iyi huylu prostat büyümesi) vardır. Sık görülmesine karşın hastalarda kli­nik yakınmaya neden olan prostat bü­yümesinin oranı çok daha azdır. İyi huylu prostat büyümesi olan erkeklerin yüzde 5-10 kadarında siyek (üretra) darlığının giderilmesi için cerrahi giri­şim gerekmektedir.Bilinmeyen nedenlerden dolayı prostat büyümesi Siyah ırkta daha er­ken yaşta ortaya çıkmaktadır. Kuzey Avrupa ve Amerika’da, Akdeniz, Latin Amerika ve Ortadoğu ülkelerine göre daha sık görülür. Prostat kanseri de (prostat adenokarsinomu) erkeklerde çok sık görülen kötü huylu bir tümör­dür. Erkek üreme organları ve boşaltım sisteminde en sık karşılaşılan tümörle­rin başında yer alır. Aynı zamanda 50 ile 70 yaşları arasındaki erkeklerde or­taya çıkan tümörler arasında görülme sıklığı bakımından ikinci sırayı alır. Prostat kanserinin erken tanısı için dü­zenli hekim kontrolü önem taşır. Bu ne­denle 45 yaşın üzerindeki her erkek yıl­da bir kez düzbağırsak (rektum) yoluy­la parmakla prostat muayenesi yaptır­malıdır.
İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ YA DA PROSTAT ADENOMU
Siyek çevresindeki prostat bezinin iyi nucu büyümesi, idrar kesesi çıkışında değişik derecelerde tıkanmaya neden toplanması sonucu şiş­meye, idrar kesesinde taş oluşumuna ve böb­rek işlevlerinde azal­maya neden olabilir.
Nedenleri

İyi huylu prostat büyümesinin ne­denleri tam olarak bilinmemekte, ama yaşın ilerlemesiyle birlikte hormon den­gesinde ortaya çıkan değişimlere bağlı olduğu düşünülmektedir. Sıklığı bu ka­dar yüksek olduğu için prostat büyüme­sinin bir hastalık değil, yaşlanmaya bağlı normal bir süreç olduğu da ileri sürülmüştür. Androjen ve östrojen hor­monlarının prostat büyümesinde rol oynadığı sanılmaktadır. Bazı araştırma­cılara göre, testosteronun biyolojik açı­dan etkin bir metabolizma ürünü olan 5 alfadihidrotestosteron, prostatın siyek çevresinde bulunan bölümündeki nodüllerde birikmekte ve yol açtığı uyarıyla buradaki bez hücrelerini aşın çoğalma­ya itmektedir.Prostatla birlikte bağ ve destek do­kusu da büyür. Bu dokuların büyüme­sinde erbezi ve böbreküstü bezlerinden salgılanan östrojenler etkili olabilir. Östrojen ve androjen hormonlarının karşılıklı etkileşimi aşağıda sıralanan sonuçları doğurabilir: 1) Bez ve destek dokularının çoğalmasını doğrudan uya-rabilirler.

2) Östrojenler, androjenlerin etkisini güçlendirebilir ya da yapımını artırabilir.

3) Östrojenler hipofız bezi­nin prolaktin salgısını uyararak bu hor­monun prostatı etkilemesine yol açabi­lir.

4) Androjen-östrojen ilişkisindeki bir dengesizlik prostat büyümesine ne­den olabilir.Prostat tümörlerine ilişkin birçok ayrıntı henüz açıklığa kavuşmamıştır. Ama ilerleyen yaşla birlikte erkek ve kadın üreme hormonlarının (östrojen ve androjen) miktarı arasındaki dengesiz­lik, prostat büyümesinde kesinlikle önemli bir etkendir.

Belirtileri
Prostat büyümesine bağlı olarak idrar kesesi çıkışının giderek daralması, id­rar yapmayla kesenin yeterince boşalmamasına ve çabuk dolmasına yol açar. Bu durum sık idrar yapma ve ge­celeri 2-5′ten çok idrar yapmak için kalkma gibi sonuçlar doğurur. İşeme sırasında idrar akımında azalma ve kesilmeler görülür. Hasta idrar kesesinin tam boşalmadığını duyumsar. İşeme sı­rasındaki duraklamalara ek olarak so­nunda bir süre damla damla idrar gelir. İdrar kesesinin aşın dolmasına • bağlı idrar kaçırma durumu ortaya çıkabilir. Tıkanma sonucu aşırı idrar birikimi böbrek yetmezliğine ve kanda üre artı­şına (üremi) neden olabilir. Ayrıca uzun süreli tıkanmalar, kese duvarında kalınlaşmaya ve girintiler oluşmasına yol açar.Makattan parmakla muayenede prostatın esnek ve büyümüş olduğu fark edilir. Ama bu yolla muayenede ölçülen büyüklük yanıltıcı sonuçlar ve­rebilir. Prostat muayene sırasında kü­çük bulunsa bile, tıkanmaya yol aça­cak ölçüde büyümüş olabilir. Prostatın içinden geçen siyek ve idrar kesesin-deki yüzeysel toplardamarlar üzerine gelen baskı sonucunda oluşan kan biri­kimi, idrar yapma sırasındaki basınç artışıyla birlikte bu damarların patla­masına, dolayısıyla idrarda kan bulun­masına (hematüri) yol açabilir. Bu du­rum acil cerrahi girişim gerektirebile­cek bir komplikasyondur. İşeme sırasında yanma, titreme ve ateş, prostat büyümesi olan bir hastada idrar yolu enfeksiyonu bulunduğunu gösterir.İdrar kesesinde idrar birikmesi, uzun süre hareketsiz oturma, soğukta kalma, uyuşturucu maddeler, antikoli-nerjik ve adrenerjik ilaçlar ve alkol alı­mı gibi durumlar, prostat büyümesi olan bir hastada tam tıkanma krizlerine neden olabilir. Karnın alt bölümünün muayenesinde idrar kesesi ele gelir; kesenin üzerine parmakla vurularak yeri ve büyüklüğü saptanabilir. Tam ya da kısmi tıkanmaya bağlı idrar biri­kiminin uzaması ilerleyici böbrek yet­mezliği ve üremiyle sonuçlanır.
İyi huylu prostat büyümesinin kli­nik gidişi üç evreye ayrılabilir: Birinci evrede hastanın yakınmaları sık idrar yapma, gece idrara kalkma, idrar yap­ma sırasında zorlanma, idrar akım hı­zında azalma, idrarın kesintili ve so­nunda damla damla gelmesidir. Bu ev­rede hasta karın kaslarını kasarak idrar kesesini tam olarak boşaltabilir. Birin­ci evredeki belirtiler alkol alımı, kabız­lık, soğukta uzun süre oturmaya bağlı olarak prostatta kan toplanması sonucu kötüleşir. Yeterli hareket ve sıcaklık ise belirtileri hafifletir. İkinci evrede idrar kesesi, boşaltım kaslarının tıkan­ma karşısında yetersiz kalması nede­niyle gevşer ve tam olarak boşalamaz.Bu evrede her idrar çıkarmadan sonra fcesede en az 50 mi idrar kalır. Hasta­nın sık idrara gitme, gece idrara kalk­ma gibi yakınmaları artarak sürer. Üçüncü evrede kesenin dolmasından sonra idrarın idrar borularından yukarı doğru yükselerek böbreklerde de top­lanması sonucunda böbrek havuzu ve çanakları belirgin biçimde genişler (hidronefroz). Böbrek işlevleri azalır. Kanda üre yavaş yavaş yükselir ve böbrek yetmezliği ortaya çıkar. Günü­müzde hastalığın ilerlemesi, geliştirilen tanı ve* tedavi yöntemleri sayesinde ge­nellikle birinci ve ikinci evrede kal­maktadır.Prostat büyümesinde idrar kesesi kasları ve sinirlerinin yavaş ilerleyen bu sürece uyum sağladığı olgularda, hasta­nın yakınmaları çok azdır. Bazen hiçbir bozukluk fark edilmez.
Tanı
İdrar kesesi çıkışında tıkanmaya neden olan İyi huylu prostat büyümesi, klinik belirti ve bulgulara dayanan ayrıntılı bir inceleme gerektirir. Tanıda ilk baş­vurulan yöntem hastanın diz-dirsek ko­numuna getirilerek makattan parmakla muayenesidir. Bu işlem sırasında pros­tatın boyutları, yüzeyinin durumu, kı­vamı ve çevresine yapışık olup olmadı­ğı değerlendirilir. Normal bir prostat kestane iriliğindedir ve yüzeyi pürüz­süzdür. Muayenede şiş ve duyarlı bir prostatın bulunması prostat iltihabım düşündürür. Taş gibi sert, yüzeyi pü­rüzlü ve biçimsiz gelişmiş prostat kar­şısında karsinom ya da seyrek görülen prostat taşlarından kuşkulanılır.İyi huylu prostat büyümesi olan hastaların yüzde 30-50 kadarında pros­tata özgü antijen (PSA) düzeylerinde hafif bir artışa rastlanır. Bu artış prosta­tın büyüklüğüne bağlıdır.
Damar içine verilen kontrast mad­denin böbreklerde süzülerek idrar boru­larına ve idrar kesesine geçmesi sıra­sında çekilen filmlerde (intravenöz ürografi) idrar borularının idrar kesesi­ne giren son bölümünün balık oltasma benzer bir görünüm aldığı saptanır. Bu görünümün nedeni, büyüyen prostatın idrar kesesini yukarı doğru itmesi sonu­cunda idrar borusunun keseye girerken kıvnlmasıdır. Gene intravenöz (damar yoluyla) ürografide idrar kesesi taba­nında prostat büyümesine uygun bir düzensizlik görülür. Uzun süreli tıkan­malarda idrar borularının genişlediği ve böbreklerin şiştiği saptanır. İdrar yaptıktan sonra çekilen idrar kesesi fil­minde kesenin içinde idrar kaldığı gö­rülür. Hasta idrar çıkardıktan sonra ult-rasonografi İncelemesi yaparak ya da spnda takarak kese içinde kalan idrar miktarı ölçülebilir. İlerlemiş olgularda idrarın sonda takılarak boşaltılmasıyla böbrek işlevlerinde düzelme sağlan­makta ve idrar yolu enfeksiyonları ön­lenmektedir.İdrar kesesinin sistoskop adı veri­len araçla incelenmesi, prostat büyük­lüğünün saptanmasına ve hastanın du­rumuna en uygun cerrahi girişim yolu­nun belirlenmesine yardımcı olur. Sistoskopi ayrıca idrar kesesi boynunda kasılma, kronik prostat iltihabı ve tı­kanmaya yol açabilen başka durumlar ile prostat büyümesi arasında ayırıcı ta­nı yapılmasını sağlar. Ama sistoskopi, ancak kesin tedaviye karar verilen has­talarda uygulanmalıdır. Çünkü prostat büyümesi olanlarda sistoskopi gibi gi­rişimler tıkanma, travma ve enfeksiyon riskini artırır. Kanda üre ve kreatinin ölçümleri, tam idrar tahlili, idrar yap­maya başladıktan bir süre sonra alman örnekte bakteri üreme ve antibiyogram durumu değerlendirilip tedavinin bu verilere göre düzenlenmesi yararlıdır.
Tedavi
Tıkanmaya idrar yolu enfeksiyonunun ya da kanda üre artışının eşlik etmesi durumunda böbrek işlevini düzeltmeye yönelik tıbbi tedavi uygulamaya başla­nır. Hasta tıkanmayı artıran antikoli-nerjik ve adrenerjik ilaçlar alıyorsa, bunlar kesilir ve enfeksiyon tedavi edi­lir. îlerİ derecede tıkanma sonucu idrar kesesi aşırı dolmuşsa, sonda takılarak ya da idrar kesesinin ön duvarından iğ­neyle girilerek idrar kesesi boşaltılır.Kronik tıkanması olan ve idrar kese­si aşırı gerilmiş hastalarda boşaltma iş­levi yavaş yapılmalıdır. Hastalarda id­rar yapma güçlüğünü azaltan ya da prostatı küçülten bazı ilaçlar denen­mektedir.Prostat büyümesinin kesin tedavisi cerrahidir. İdrar yolundan girerek pros­tatın alınması günümüzde prostat büyü­mesinde uygulanan temel cerrahi yön­temdir. Bu yöntemin başlıca üstünlükle­ri, karında keşi gerektirmemesi, girişim sonrası komplikasyonların az oluşu ve iyileşme süresinin kısalığıdır. Daha bü­yük prostatların ise karın duvarından kesiyle girilerek çıkarılması gerekir. Her tür girişimden sonra hastaya birkaç gün sonda takılır. Ameliyat sonrasında hastanın cinsel işlevlerinde genellikle bozulma olmaz. Prostat darlığını balon­la giderme yöntemi ise henüz deneme aşamasındadır.
PROSTAT KANSERİ
Prostat kanseri (prostat adenokarsino-mu) 50 yaşın üzerindeki erkeklerde sık görülen kötü huylu bir tümördür. Bu hastalığın en sık görüldüğü ülke olan ABD’de her yıl 122 bin prostat kanseri olgusu saptanmaktadır. Doğu ülkelerin­de ise prostat kanserine oldukça seyrek rastlarur.
Tümörün çıkış yeri çoğunlukla pros­tat bezindeki orta lobun arka bölümü­dür. Tümör, başlangıç evresinde sert ve çevresinden ayn bir nodul biçimindedir. Daha sonra sert ve düzensiz şişlikler ha­linde bütün prostata ve prostatın çevre­sindeki yapılara yayılır. Sonunda pros­tat çevresindeki dokulara yapışık bir du­ruma gelir. Sperma keseciklerine, siye­ğe, seyrek olarak idrar kesesi ve kalın­bağırsağa yayılabilir. Prostat kanserinde tümörlerin yüzde 95′i adenokarsinom yapısındadır ve tümör dokusunda dü­zenli yapı ve boyda hücreler görülür.
Nedenleri
Prostat kanserinin nedenlerine İlişkin kesin bir bilgi yoktur. Klinik belirtileri ortaya çıkmasından çok sonra başlar. İyi huylu prostat büyümesi ile birlikte görülebilir. Ama bu durumun her iki tür hastalığın da yaşlı erkeklerde sık görül­mesinin bir sonucu olduğu, iyi huylu prostat büyümesi ile prostat kanseri ara­sında nedensel bir ilişki bulunmadığı düşünülmektedir.
Prostat kanserinin görülme sıklığı yüz binde 30 dolayında olmakla birlik­te, ırklar arasında büyük ölçüde değişir. Yaş, ırk, içsalgı sistemi ve çevre, hasta­lığın oluşumundaki dört ana etken ola­rak kabul edilebilir. ABD’de beyaz er­keklerde yüz binde 40 ‘a çıkan görülme sıklığı, aynı ülkedeki Siyahlar’da daha yüksektir. Japonya’da sıklık yüzbinde 3-4, Çin ve Hong Kong’da yüz binde l’dir. ABD’ye göç etmiş Japonlar’da sıklık artmakta, amâ hiçbir zaman be­yaz ABD’ liler arasındaki düzeye erişmemektedir.
Erbezlerinin çıkarılması, Östrojen verilmesi ya da bu iki girişimin birlikte uygulanması, sıçrama yapmış prostat kanserinin ilerlemesini durdurur. Er-bezleri önceden çıkarılmış erkeklerde bu hastalığın hiç görülmemesi, tümör oluşumunda androjenlerin rol oynadığı­nı düşündürmektedir.Çevresel etkenlerin de prostat kan­serinde rolü olabilir. Kadmiyum sanayi­sinde çalışan işçiler arasında sıklığın arttığı bildirilmiştir. Kadmiyum, steroit hormonların metabolizmasında ve pros­tat hücrelerinin işlevinde önemli rol oynayan çinkonun yerini kolayca alabilir. Kentlerde yaşayanlarda prostat kanse­rinden ölüm oranı kırsal kesime göre daha yüksektir. Öte yandan cinsel yolla bulaşan hastalıkların ve cinsel yaşamın prostat kanserinde etkili olduğunu gös­terecek anlamlı bir ilişki bulunamamış­tır.

Belirtileri
Prostat kanseri yavaş ilerler ve hiçbir belirti vermeyebilir. Hastalığın ileri ev­relerinde idrar kesesi çıkışında tıkanma, kanlı idrar ve irînb’ idrar gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Leğen, kaburga ve omur kemiklerine sıçrama, kemik ağrı­larına yol açabilir. Makattan parmakla muayenede prostatın taş gibi sert ve yü­zeyinin pürüzlü oluşu ya da üzerinde nodüller bulunması kötü huylu prostat tümörünü düşündürür. Prostat kanseri bölgesel ve uzak lenf bezlerine, deri al­tına ve kemik iliğine de sıçrayabilir. Hastada kilo kaybı gibi genel belirtiler görülebilir.- Prostat veremi, granülomatoz (tanecikli) prostat iltihabı ve prostat taşlan gibi hastalıklar ayıncı tamda göz önünde bulundurulmalıdır.
Tanı
Parmakla makat (anüs) yolundan mua­yenede elde edilen bulgular prostat kar-sinomunu düşündürebilir. Tanı için si­yek, kann ya da rektumdan girip, ultra-sonografı görüntüsünden yararlanarak prostat biyopsisi yapılabilir. Alman do­ku parçasının incelenmesi kesin tanıya yardımcı olur. Kanda prostat kökenli yüksek asit fosfataz değerleri ve kemik dokularının taranması metastazlan, yani tümörün öbür organlara geçerek oluş­turduğu ikincil tümör odaklarını göste­rebilir.
Düzbağırsaktan yapılan ultrasonog-rafı incelemesi, bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans görüntülemesi, tüm beden kemik sintigrafisi, kanda prostat tümörüne Özgü belirteçlerin aranması, tamda yarar sağlayan yöntemlerdir. Prostat ultrasonografısi prostat kanseri tanısında parmakla yapılan muayenede elde edilemeyen bilgiler verir. Elle mu­ayenede fark edilemeyen küçük tümör­ler ultrasonografi yardımıyla saptanabi­lir; tümörün yeri, biçimi ve büyüklüğü belirlenebilir. Aynca prostat kapsülü­nün bütünlüğü, tümörün sperma kese­cikleri gibi çevre dokulara yayılması değerlendirilir; tümörün tedaviye yanıtı izlenir. Ultrasonografi ile prostat taşla-n, kronik prostat iltihabı ve kanser ara­sında her zaman ayıncı tanı yapılama­yacağım belirtmek gerekir. Ultrasonog­rafi sonuçlan mutlaka parmakla prostat muayenesi ve laboratuvar verileriyle birlikte değerlendirilmeli, kuşkulu du­rumlarda biyopsiye başvurulmalıdır.Ürografi incelemesiyle idrar kese­sinde idrar birikmesi, idrar borulannın durumu ve idrar kesesi tabanında tü­mör yayılmasına ilişkin bilgiler elde edilir.
Bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans tümörün büyüklüğüne ilişkin bilgi vermekle birlikte, tümörlerin be­lirlenmesinde her zaman sağlıklı sonuç vermez.Göğüs filminde tümörün akciğer ve kaburga metastazlan olup olmadığı araştınlır.Tüm beden kemik sintigrafisi, ke­mik metastazlarını göstermede en du­yarlı yöntem sayılır. Ama prostat kan­seri metastazlanmn birçok başka hasta­lıktan ayırt edilmesinde etkisizdir.Prostat kanserinin kandaki özgün belirteçleri prostat kaynaklı asit fosfa­taz ve prostata özgü antijendir (PSA). Bu maddeleri belirlemek için kullanı­lan inceleme yöntemleriyle erken ve ilerlemiş evredeki prostat kanseri sap­tanabilir. Asit fosfataz ve PSA düzey­leri başanlı bir tedaviyle düşüş göste­rirken, yineleme durumunda gene yük­selir. Serum* PSA düzeyleri iyi huylu prostat büyümesi Olan hastalann yüzde 30-50’sinde belirli bir artış gösterir. Görülme yüzdesi prostatın boyutlan ve tıkanmanın derecesine bağlıdır. Prostat kanseri olanların yüzde 25-92’sinde tümörün hacmine bağlı olarak PSA yüksektir. PSA, prostat kanseri­nin gidişinde tedaviye alınan yanıtın izlenmesi açısından en duyarlı belir­teçtir. Ama PSA’ nın erken tanıdaki güvenilirlilik derecesi henüz incelen­mektedir.
Tedavi
Prostatı bütünüyle çıkarılan ya da ışın tedavisi uygulanan hastalarda on yıl ya­şama oram yüzde 65′e yaklaşmaktadır. Köklü cerrahi girişim ve ışın tedavisine yanıt vermeyen tümörlerde uzun süreli hormon tedavisi ya da erbezlerinin çı-kanlmasıyla hastalık yüzde 85 oranında denetim altına alınabilmektedir. Prostat adenokarsinomunda hormon tedavisi, erkek eşey hormonlarının tümörün geli­şimini kolaylaştırdığı, kadın eşey hor-monlanmn ise bu gelişimi engellediği varsayımına dayanır. Gerçekten östro-jen homonunun uzun süre ağız yoluyla düzenli olarak verilmesi pek çok olgu­da klinik düzelme sağlar, genellikle tü­mör kütlesini küçültür ve .kemik metas­tazlarını geriletebilir.
tleri evredeki tümörlerde, denetimi güç idrar yolu enfeksiyonlarına sık rast­lanır. Bu enfeksiyonlarda antibiyotik seçimi, idrar kültürü sonucuna göre ya­pılmalıdır.
Tümörün ilerlemesine bağlı olarak idrar yollannda kanama, kemik metas-tazlanna bağlı kırıklar görülebilir. Tü­mör kuyruksokumu bölgesinde omurili­ğe baskı yapıyorsa ışm tedavisi yarar sağlayabilir. Tümörün kemik iliğine ya­yılmasına bağlı olarak hastada kansızlık görülebilir.
Prostatın tamamen çıkanlmasına bağlı yan etkilerin başında cinsel ikti­darsızlık ve idrar kaçırma gelir. Ameli­yat sırasında ölüm oranı düşüktür. Işın tedavisinde kansızlık, ishal, ağrılı idrar yapma, deri altında bağdoku gelişimi gibi yan etkiler görülebilir. Uzun dönemde ortaya çıkan siyek darlığının ise düzenli aralıklarla genişletilmesi gere­kebilir. Östrojen hormonlarının yan et­kileri vücutta su ve tuz tutulması, me­melerde büyüme, karaciğer işlevlerinin bozulması ve damar tıkanıklığıdır.
Gidişi
Prostat kanseri hemen her zaman yavaş gelişen bir tümördür. Başlangıcından makattan parmakla muayenede saptana­bilecek boyutlara gelinceye kadar geçen sürenin 2-5 yıl olduğu sanılmaktadır. Bu gözlem 50 yaşından sonra başka ne­denle ölen erkeklere yapılan otopsi so­nucu yüksek oranda prostat kanserine rastlanmasıyla da doğrulanmıştır. Bu nedenle hastalık ileri evrelerinde tedavi­ye yanıt vermeyip gerilemese bile yavaş ilerler. Gene de bazı hastalarda ilerleyen, tedaviye yanıt vermeyen ve akciğerlere sıçrayan tümörler bulunabi­lir.Prostat kanseri klinik olarak beş ev­reye ayrılabilir: T0 evresinde parmakla muayenede herhangi bir bulgu yoktur. Tl evresinde makattan parmakla mua­yenede küçük nodüller fark edilir. T2 evresinde parmakla muayenede prostat üzerinde çok sayıda tümör odağı sapta­nır, ama kanser kapsül dışına çıkma­mıştır. T3 evresinde tümörün prostat kapsülünü aştığı parmakla muayenede fark edilebilir. T4 evresinde ise kanser uzak organlara sıçramıştır.
Farklı istatistikler değişik sonuçlar vermekle birlikte, cerrahi girişimden sonra beş yıl yaşayan hasta oranı yüzde 90, 10 yıl yaşayan hastaların oram yüz­de 65 dolayındadır. 15 yıl yaşayanların oranı ise yüzde 40-45′tir. Uygun za­manda yapıldığında yoğun ışın tedavisiyle de benzer yaşama oranlan eldeB edilmektedir. 10 yıllık yaşam süresi öncelikle tümörün prostat kapsülü dışı­na yayılıp yayımlamasına bağlıdır. Ye-yılım yoksa bu oran yüzde 60-70, varsu (T3) yüzde 35-40′tır. Bölgesel olara! ilerlemiş (T3), ama uzak organlara ya­yılmamış olgularda belirtilere yönelikköktenci olmayan bir tedavi yolu ile beş yıllık yaşama oram yüzde 40 dola­yındadır. İleri evrede uzak organlara sıçramış olgularda (T4) beş yıllık sağkalım oram yüzde 15-25′tir. Genel ola­rak hastalığın gidişi hastanın yaşma bağlı olmamakla birlikte, farklılaşmış hücrelerden oluşan tümörler tedaviye daha iyi yanıt verir. Hormon tedavisiyle uzun süreli iyileşme (6 aydan fazla) sağlanan ve ilerlemiş evredeki tümörün birden çok hormon tedavisine yanıt ver­diği olgularda yaşama oranı çok daha yüksektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.