Gebelikte depresyon bebeği olumsuz etkiliyor

Doç. Dr.Yazıcı, “Gebelik ve doğum sonrası dönemde görülen depresyon özellikle çocukları olumsuz etkiliyor. Sağlıklı bir anne olmadan sağlıklı bir bebeğin olması mümkün değil” dedi.

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Yazıcı, gebelik ve doğum sonrası dönemde görülen depresyonun özellikle çocukları olumsuz etkilediğini belirterek, “Sağlıklı bir anne olmadan sağlıklı bir bebeğin olması mümkün değil. Haliyle önce kendi tedavimize bakmak zorundayız” dedi.

Doç. Dr. Yazıcı, kadınlarda depresyonun erkeklere göre iki kat daha fazla görülebildiğini söyledi.

Bu depresyonun en sık doğurganlık çağında görüldüğüne işaret eden Yazıcı, “Yani gebelik ve doğum sonrasını içeren bir dönem. Böyle olunca gebe olmayan kadınlar nasıl ki risk altındaysa gebe kadınlar da depresyon açısından risk altında ama tam da sorunu burada yaşıyoruz. Gebe kadınlar tedaviye çok da başvurmuyorlar. Toplumumuzda genel olarak psikiyatrik tedaviye başvuruda sıkıntı var. ‘Acaba olumsuz değerlendirilir miyim, ön yargılarla karşılaşır mıyım?’ diye etiketlenmekten korkuyorlar” diye konuştu.

Gebelerin de “Acaba ilaç kullanırsam sorun yaşar mıyım, bebeğe olumsuz etkisi olur mu? Kesin bana ilaç yazıp gönderecekler” korkusu yaşadığına dikkati çeken Yazıcı, yaptıkları bir çalışmada, kadınların yüzde 70’inin depresyon tanıları olduğunu bildiği halde tedaviye başvurmadığına işaret etti.

Yazıcı, gebelik ve doğum sonrası dönemde görülen depresyonun özellikle çocukları olumsuz etkilediğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

“Biz hep ilaçların olumsuz etkilerinden ya da diğer özelliklerden söz ediyoruz ama depresyon bizzat çocukta gelişme geriliğine, erken doğuma, ilerleyen dönemde yine zekayla ilgili gelişimde, anneyle bağlanma, o sıcak ilişkinin oluşumunda engelleyici bir özellik gösterebiliyor. Yine depresyon, özellikle doğum sonrası anneyle bebek arasında olması gereken yakınlık, bağlanma, o sıcak ilişkiyi engelleyen bir şeye dönüşüyor. Anne ve bebeği etkilediği gibi babayla çevreyle iletişimi de olumsuz etkileyebiliyor.

Bütün bunların geri dönüşümü yine bebeğe gelişimde gecikme olarak geri dönmüş oluyor. Yapılan bir çalışmada 20 yaşına kadar çocukları takip ediyorlar. Annesi depresyonda ve doğum sonrası depresyon geçirmiş çocukları değerlendirdiklerinde ‘perinatal dönem’ dediğimiz gebelik ve doğum döneminde depresyon geçiren çocukların suça karışma oranları 20’li yaşlarda daha yüksek. Haliyle aslında bizim sadece ‘gebelik’ ve ‘doğum sonrası’ dediğimiz dönemin etkisi tüm yaşamı etkileyen bir sürece dönüşmüş oluyor.”

“Çocuğunuzun sağlığı için tedavi olun”

Yaşamdan keyif almama, moral bozukluğu, kendini sürekli üzgün hissetme, uyku düzeninde bozulma, her zamanki enerjisinin kaybolmuş olması, iştah düzeninde bozulma ve değişiklik olması gibi belirtiler sezen insanların mutlaka hekime başvurmaları gerektiğini vurgulayan Yazıcı, belki de farklı bir tedavi seçeneğinin mümkün olabileceğini, yan etkisi daha az ilaçların bulunduğunu ifade etti.

Yazıcı, ailesinde depresyon olan ya da daha önce depresyon geçiren kişinin daha riskli durumda olduğuna işaret ederek, “Aile içi şiddet, riski artıran bir şey. Yoksulluk, yine riski artıran etmenlerden birisi. Tüm bu faktörlerle karşı karşıyaysa özellikle yardım arama konusunda biraz daha motive olmalarını bekliyoruz. Çünkü riski hakikaten artmış oluyor. Sağlıklı bir anne olmadan sağlıklı bir bebeğin olması mümkün değil. Uçakta giderken oksijen maskesini önce kendinize sonra çocuğunuza gibi bir prensip vardır. Aslında aynı şey, yaşam boyu geçerli. Biz mutlu ve sağlıklı olamazsak, çevremizdekileri mutlu ve sağlıklı yapmamız mümkün değil. Haliyle önce kendi tedavimize bakmak zorundayız. Bu zaten onların da iyileşmesini sağlayacaktır” şeklinde konuştu.

“Babalar da büyük risk altında”

Doğum sonrası dönemin sadece anne ve bebek açısından değerlendirildiğini, her 10 babadan birinin de depresyon geçirdiğini belirten Yazıcı, bunun da ciddi rol değişimi, eşlerinin başka bir canlıyla ilgilenmesi, iletişimin her zamankinden farklı olması, kendisiyle ilgili bazı şeyleri yapamaz hale gelmesi ve önceden hiç yapmadığı şeyleri yapmak zorunda kalmasından kaynaklandığını dile getirdi.

Doç. Dr. Yazıcı, tüm bunların babanın hayatını zorlaştırmasını beklediklerine değinerek, bazen bu durumu hiç fark edemediklerini ya da tedaviyi kendilerine yakıştırmadıklarını ancak bilgili olmaları ve farkındalıklarının yüksek olması durumunda tedavilerinin sonuca ulaşabileceğini sözlerine ekledi. AA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.